'CENNETTE İKİ YIL' KİTABINDAKİ TARİFSİZ AŞK TANIMLARI
Aşk, sevdiğimiz kişi için her şeyi göze almaktır. Onun adının dudaklarımızdan yüksek bir kayanın doruğundan salınan bir çağlayan zarafeti ve coşkusu ile dökülmesi, böylece ona ne kadar güzel bir adının olduğunu duyumsatmaktır. Kalbimizi kırmış olsa bile, yalnızca o üzülmesin diye susmaktır. Çok yorgun veya üzgün olduğumuzda, onu görür görmez olup bitenleri unutarak gülebilmektir. Ona en önemli işlerimizden çaldığınız zamanları cömertçe sunmaktır. Bize bir şey anlatmak istediği zaman, bütün işlerimizi bir kenara bırakıp onu dinlemektir. Üstü başı kirlenmiş ve kan ter içinde kalmış olsa bile, onun kokusunu muhteşem bulmak ve kulaklarına eğilerek bunu söylemektir. Ona, elimizde olmaksızın gözlerimizin içinde yıldızlar çakacak kadar güzel gözlerle bakmaktır. Onun henüz çözülmemiş ve çözülmesinden korku duyduğumuz gizemidir. Aşk, her fırsatta sarılmak ve öpüşmektir.
Aşk kendimizden bir şeyler ayırıp sevgiliye vermek, onun adına mutlu almaktır. Ona verdiğimiz şeyin ne olduğu asla önemli değildir. Önemli olan karşımızdaki kişinin verdiğimiz şeyin içine kattığımız sevginin ne kadar büyük ve bedelsiz, ne kadar parasız ve pazarlıksız olduğunu bilmesidir.Üşüdüğümüz zaman onun üzerinden bir şey almamak, tersine üzerimizdekini çıkarıp usulca onun omuzlarına bırakmaktır.Onu küstürmek için yapılabilecek en kötü şey, onu bir kez bile olsa tecimsel bir hesabın aletine dönüştürmüş olmaktır.Çünkü aşk, hareket eden, soluk alıp veren bir varlıktır. Doğasına yabanıl görünen her davranışını mutlaka bir kenara kaydedecek ve onları yıllar sonra bile acıyla anımsayacaktır.
Şüphesiz ki, kendimizden daha üstün görmediğimiz hiç kimseye aşık olamayız. Birine aşkın bağıyla bağlanmak, onu yüceltmek ve kutsamaktır. Onu yer küreden ayırarak rüyalar alemine yerleştirmek ve diğer bütün benzerlerinden kopmaktır. Yalnızca diğer insanlardan değil, aynı zamanda diğer nesnelerden gelebilecek hazlardan ve acılardan da arınmaktır. Gözlerin baktığı her şey, artık sadece onunla onun ilintilendiği ölçüde anlam kazanmaktadır. Bellidir ki, aşkın asaleti hiç olmamıştır. Kişi aşık olduğu kimseye koşulsuzca boyun eğmiş, dilenci ile kral eşitlenmiştir.
Aşk, ölüleri diriltecek kadar olmasa da, ömrü en sihirli yaşantılarla umutlandırarak uzatmaya ve ölüm sonrasına ulaştırmaya yetecek kadar kudretlidir. Çünkü o, yaşamın asli nedenidir. Herkesten ve her şeyden daha yüce olan Büyük Sanatçı, insanı ve diğer canlıları aşkla tasarlamış ve olasılıkla onların kalbine önce merhameti ve sevgiyi koymuştur.
Aşk saygın bir devlet adamını bir ayyaşa dönüştürür; ama bu ayyaş hep yufka yürekli, hep kibar ve şairanedir. Yüreğimiz sevginin sarhoş edici melodileri ile kaplandığında, yapraklar daha yeşil, gökler daha mavi görünmeye, taşlar pırıl pırıl elmaslara benzemeye başlarlar. Nihayet bir akşam sevgililer kavuştuklarında, bitmeyen bir gece yaratması için Allah'a gizlice dualar ederler. Sevenler ve sevgililer olmasaydı, yaratılış ve tüm maviliği ile yaşam koyu karanlıklara, kurşun rengi sislere gömülürdü. Aşksız bir dünyaya güneş niçin doğar ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder